Resimlerin çoğu insana gülümsemek arzusu veriyordu:
Köşeli dizler ve omuzlar, nispetsiz başlar ve memeler, elişi kağıdından yapılmış gibi keskin
renklerle gösterilmeye çalışılan tabiat manzaraları.
Kırık bir tuğla parçası kadar şekilsiz kristal vazolar, senelerce kitap arasında kalmış kadar cansız
çiçekler ve nihayet, mücrimler albümünden alınmışa benzeyen korkunç portreler...
Ama ne olsa insan eğleniyordu.
Bu kadar az emekle bu kadar büyük işler başarmaya kalkan insanlara belki içerlemek icap ederdi.
Fakat onların hiç kimse tarafından anlaşılamamak ve gülünç olmak gibi bir cezayı da adeta marazi
bir zevkle ve isteyerek kabul ettiklerini düşününce acımaktan başka yapılacak iş yoktu.
Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birden bire durdum.
O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkan yok.
Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum.
Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden
ayrılamıyordum. Bu portrede ne vardı?..
...
Sabahattin Ali /Kürk Mantolu Madonna sf.55