Sükûtun Feryadı
o kapı, o pencere, o duvar
babamın hediyesi saat
o gümüş yüzük bir de
adımın soyadımın
baş harfleri kazılı
yitirmenin çocuksu hüznü
o ev, o bahçe, o sokak
o kuyu, o tulumba, o taşlık
amcamın ud taksimi ile
inen akşamlar. Hasret
buruk tadı zamanın.
o nehir, o deniz, o gemi,
o çöl, o serap, o kız,
o Rum meyhanesinde Tarlabaşı’nda
bivefa sevinci buzlu rakının
düşlerin terleten kadehlerinde
o yaz / deniz mavisi, o güz / yağmur
kokusu, o kış / poyraz bıçağı,
o bahar / cemreler bulut nakışlı
kısasa kısas taksimatı iklimin
mişli geçmiş zamanın, dili
geçmişe kıyamı.
Vakit hurufat beyanı bir
Şiir. Bu selâ, kimin vedası!
(Gösteri, 168)
Gazanfer Eryüksel
13 Mart 2014 Perşembe
Endülüs Şiirleri- Enis Batur
Endülüs Şiirleri
V.Lorca’ya serzeniş
Sevilya yaralamak için, diyordunuz,
Kurtuba ölmek için. Doğru bildim,
öyle hazır tuttum kendimi: çıkınımda
gri beyaz bir kefen, defterimde, aykırı
yerde bitmiş bir servinin altına gövdemi
gömdüklerinle bir avare ruhuma yakacakları
ağıdın sözleri: Sevilya gecesi yaralanmak
için, Santa Cruz’un portakallar altında
kapkaranlık bir meydanında deldi göğsümü
duymayı beklemediğim saeta, çektim
çıkardım oku sinemden de kan o an
fışkırdı kıpkırmızı içimden, Kurtuba
gecesi ölmek için, nehrin kıyısına inip
kurduğum türküyle, Passeo de los tristos’ta
yürürken mi çaldı ‘şafağı yaralayan
bin billur tef birden, gömülmek için
suskun seçmişsiniz diye düşünmüştüm:
Gırnata’daki o yolun sonundan gelecekti,
Bekledim, bütün geceyi yine bilseydi güneş.
Enis Batur
V.Lorca’ya serzeniş
Sevilya yaralamak için, diyordunuz,
Kurtuba ölmek için. Doğru bildim,
öyle hazır tuttum kendimi: çıkınımda
gri beyaz bir kefen, defterimde, aykırı
yerde bitmiş bir servinin altına gövdemi
gömdüklerinle bir avare ruhuma yakacakları
ağıdın sözleri: Sevilya gecesi yaralanmak
için, Santa Cruz’un portakallar altında
kapkaranlık bir meydanında deldi göğsümü
duymayı beklemediğim saeta, çektim
çıkardım oku sinemden de kan o an
fışkırdı kıpkırmızı içimden, Kurtuba
gecesi ölmek için, nehrin kıyısına inip
kurduğum türküyle, Passeo de los tristos’ta
yürürken mi çaldı ‘şafağı yaralayan
bin billur tef birden, gömülmek için
suskun seçmişsiniz diye düşünmüştüm:
Gırnata’daki o yolun sonundan gelecekti,
Bekledim, bütün geceyi yine bilseydi güneş.
Enis Batur
Etiketler:
edebiyat,
Endülüs Şiirleri,
Enis Batur,
kitap,
şiir
Çiçekli Giysiler Yazmak İstiyorum Bayım!-Didem Madak
Çiçekli Giysiler
Yazmak İstiyorum Bayım!
“Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte o zaman başlayacak.”
Pipi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
“Gün akşam oldu” diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
“Sofi’nin tercihini” seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir “eşya toplayıcısıyım” bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu ara hiç konuşmuyor bayım.
(Grapon Kağıtları’ndan)
Didem Madak
Yazmak İstiyorum Bayım!
“Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte o zaman başlayacak.”
Pipi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
“Gün akşam oldu” diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
“Sofi’nin tercihini” seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir “eşya toplayıcısıyım” bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu ara hiç konuşmuyor bayım.
(Grapon Kağıtları’ndan)
Didem Madak
Karasevda-Behçet Aysan
Karasevda
ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.
takılamayan
telli duvak
verilemeyen mendil
düşlerde
kaldın.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.
çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim
kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
düşlerde
kaldın.
Etiketler:
Behçet Aysan,
edebiyat,
Karasevda,
şiir
Bugün De Ölmedim Anne -Ahmet Erhan
Bugün De Ölmedim Anne
Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum
Bugün de ölmedim anne
Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük
Bugün de ölmedim anne
Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgar, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bugün de ölmedim anne
Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar
Bugün de ölmedim anne.
Ahmet Erhan
Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum
Bugün de ölmedim anne
Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük
Bugün de ölmedim anne
Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgar, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bugün de ölmedim anne
Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar
Bugün de ölmedim anne.
Ahmet Erhan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)