24 Aralık 2017 Pazar

Tutamazsın-Meral Meri

Tutamazsın
-
Ensiz bir parça gibi düşerim avuçlarından
Tutamazsın ,kalbin kırılır.
En huzurlu saatlerinin de yolcusu olursun
Düşersin kendine, bir yığın çocuk olursun.
Ah ne güzel olursun!

Meral Meri

İlhan Berk

Bir zaman hiç güneş doğmayacak sabah olmayacak, bir zaman
dünyada değilmişiz gibi korkacağız.
Bunlar hep olacak ruhum
Bir gün bakacağız İstanbul güzel
Ondan sonra her gün İstanbul güzel.
Eskiden çok eskiden bu dünya daha bir güzelmiş mesela
Bu bulutlar bu gökyüzü uzanınca dokunacağımız bir yerdeymiş
Şimdi şiirdeymiş bunlar
Her şey bu hesap ruhum.
İlhan Berk

Cemal Süreya

Öyle bir adam seviyorum ki
Mavinin bütün tonlarını taşıyor kanatlarında.
Karanlığın ötesinde,
Aydınlığın bir adım gerisinde.
Mavinin tüm tonlarını taşırken içinde,
Siyahla beyaza hiç bulaşmayan bir adam.
Mavi gökyüzüdür bayım.
Siz o görünmeyen kanatlarınızın altında
Tam göğsünüzün sol tarafında göçmen kuşları ağırlıyorsunuz.
Mevsim hazan.
Mevsim kavuşma vakti.
İklim değişimine inanmayan bir kuş size doğru geliyor.
Evet bayım,
Kuşları severim,
Siz benim gökyüzümsünüz.

Mavi bir denizden mavi bir gökyüzüne doğru uçuyor şimdi kuşlar
Sevdiği birine doğru
Denizden gittikçe uzaklaşarak
Sevdiği maviliğe adım adım yaklaşarak
Pusulam senin maviliğin
Hayallerim sen
Geçmişim deniz
Geleceğim gökyüzü
Ruhum mavi
Tüm maviler sen.

Cemal Süreya

12 Mayıs 2017 Cuma

Edip Cansever Bitti O Sevda

Bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekik gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.
-
Edip Cansever
Bitti O Sevda

Gonca Özmen Aşk Batımı

Usulca geçtim yüzünü
Ardında dağlar vardı
rüzgârlar
Kurt izlerinde uluyan zemheriler vardı
/ Çık git yüzünün inkârı olmaya... /
Zaman can çekişiyor şimdi
Göçüğü altında eski aşkların
Yüzün derin bir kılıç izi aklımda
Daralır kör akrebin parantezi kadar
Sürgit yanılsamadır
dönüp geldiğim
Kimin kıyısında dursam artık
Bir rengin usul usul dağılışı gibiyim
/ Unutma, kırmızı olur aşk batımları /
İnsan kendine eskir
Zaman, sık yıkanan iç çamaşırlarda
Zaman ki uzaklıktır ağrılı
Vedasız çekip gitmesidir bir günün
Bir sigaranın sessiz tükenişi dumanlı
Ve gizli aşklara sığınaktır
deniz kabukları
/ Dön gel, sonsuz uzaklık olmaya... /,
Gonca Özmen
Aşk Batımı

Farid Farjad

Biraz vicdan, biraz bahar,
Biraz yağmur, biraz hayal,
Birkaç kitap, çokça umut.
Herkese iyi gelir...
Farid Farjad

Abdurrahim Karakoç

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayi üçüncü gözümle gördüm.
Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene
Onaltinci aya takvimsiz girdim.
Aynalara baktim korku gösterdi
Saatler her sabah kirki gösterdi
Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi
Hayatim boyunca hedefte durdum.
Gül sundum yediler, koklamadilar
Armagan can verdim saklamadilar
Gittim... gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.
Getirdim yanima ay'i bir kariş
Ölçtüm ki daglarin boyu bir kariş
Şehiri bir adim, köyü bir kariş
Damlada denizdir en küçük derdim.
Savurdum, eledim, seçtim zamani
Yaprak, yaprak tel tel açtim zamani
Haftada üç asir geçtim zamani
Nereye gittimse zamansiz vardim.
Yirtildi ruhlara çizdigim resim
Yazik, kulaklara sigmadi sesim
Yaşadigim şimdi beşinci mevsim
Çagin çilesini sirtima sardim
Abdurrahim Karakoç

Eskisi Gibi-Sabahattin Ali

Eskisi Gibi

Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.

Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sanavurgunum.

Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gerl sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.

Gönlüm seninkine yardı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı...
Ben gene sana vurgunum.

Sabahattin Ali

Uykularından uyandıramadığımız ne çok insan var… Antoine De Saint-Exupéry.

Uykularından uyandıramadığımız ne çok insan var…
Antoine De Saint-Exupéry

Erguvan Düşlerim-Meral Meri

...
Bir güzel mayıs doğuyor
İstanbul'un kadısına-paşasına-sultanına
Boğaz'da yalılar bile bu zenginliğe hayran kalıyor
Bir güzel insan doğuyor
Benim erguvan düşlerime
Pembe-mor;
Beyazı çalınmış erguvanlara inat...

Erguvan Düşlerim-Meral Meri

8 Mart 2017 Çarşamba

Boynundaki o cumartesi kokusu. Nerden geldi, nerden sızdı yalnızlığıma.. Ahmet Erhan

Boynundaki o cumartesi kokusu. Nerden geldi, nerden sızdı yalnızlığıma..
Ahmet Erhan

Benim en güzel düşlerim İçimde kaldı. Şükrü Erbaş

Benim en güzel düşlerim
İçimde kaldı.
Şükrü Erbaş

Nilgün Marmara

Uçurumlar var, insanla insan arasında, kendiyle kendi arasında..
Nilgün Marmara

Herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır... Lale Müldür

Herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...
Lale Müldür

Attila İlhan - Belki Gelmem Gelemem...


Attila İlhan - Belki Gelmem Gelemem
...
Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

Mehmet Akif Ersoy-Ahiret Yolu





sokakta sâde bir 'âmîn! ' sadâsıdır gidiyor:
mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;
denildi: 'fâtiha! '; âmîni kestiler bu sefer,
göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu,
diyordu:
- söyleyin allâh için şu merhûmu,
nasıl bilirsiniz ey müslümanlar?
- iyi biliriz!
-yarın huzûr-i ilâhîde toplanıp hepiniz,
bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya?
- evet!
- imâm efendi, helâllık da iste, merhamet et...
- helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.
- helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!

cemâatin yüreğinden kopup 'helâl olsun! '
nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn,
misâli uğradı evden; fezâda yükseldi
içerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi;
baş örtüsüyle kadınlargözüktü pencereden:
-bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen!
-yıkıldı dostlar evim, barkım... ah gitti kocam! ..
-dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!
-tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,
kızıp da 'ey! ' demiş insan değildi, hemşîre!
-zavallı remziye! boynun büküldü evlâdım...
-babam ne oldu?
-baban... öldü.
-etme ayşe hanım,
bu söylenir mi ya? hicrân olur zavallı kıza...
ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...
açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın...

göründü cumbada baktım ki tombalak, sanşın,
sevimli bir küçücek kız... beiinde ancak var.
donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,
zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi.
benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî.
sefine pâre ki sırtında mevc-i bî-hissin,
yüzer... önünde ademden nişâne bir engin,
çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;
bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana?
cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça,
o tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca.
nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?
nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını?
bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner,
samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer.

değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer:
sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler.
o tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût,
güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût
içinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor;
zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor.
bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı?
suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı:
evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi,
vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi,
bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,
dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer!
ağır ağırgidiyorken cenâze kâfilesi,
nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi.
çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât,
açıldı dîde-i im'âna perde perde hayât.
*******
senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş;
ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş!
elinden yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş...
o, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. muktedirsen aş! '

musallâ: müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın;
musallâ: ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın;
musallâ: minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın;
musallâ-: ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın.

bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler,
bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ'atler.
civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler:
kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler!

babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... belki bunlardan
muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân
bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân...
benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân!
serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;
müşeyyed bürc ü bârülar düşer bir bir, bu taş hâlâ,
zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ;
bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ.

namaz kılındı; duâ bitti. kârban, yoluna
düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna.
yarım sâat henüz olmuştu. yolcular durdu;
demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu.
cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,
sokuldu servilerin ortasında bir çukura,
atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur
kabardı toprağın altında bir an, bir ur!
evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini·
sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak
ilel'ebed o küçük rûh çırpınıp duracak! ...

Mehmet Akif Ersoy-Ahiret Yolu

Mevlana Celaleddin Rumi-Bizim Canımıza Gelsin

Bizim Canımıza Gelsin

Hastalıklar senden uzak olsun, ey canlarımızın rahatı,
ey gören gözümüz,
kem gözler senden uzak olsun!

Bedenin sağlam olsun, ay yüzlü güzel,
gölgen başımızdan eksik olmasın!

Gül bahçesine benzeyen yüzün,
o gönül otlağımız,
ovamızın yeşilliği,
nasılsa hep öyle kalsın,
hep öyle taze, yeşil.

Bizim canımıza gelsin
senin bedenine gelen ağrı.

Mevlana Celaleddin Rumi

Meral Meri/Haziran Kağıtları/Söğüt Mevsimi

İçimde hiçbir yabancı yoktu,
Soğumadım da hiç kalbimden,etimden de,kemiğimden de
Aklım yine de sarhoştu;
Soyguncular mı,satıcılar mı,şarlatanlar mı,neydi aklımı yerinden eden,biliyordum da
Zahmeti hiçlik, anlayışı hiçlik, küskünlüğü hiçlik doluydu.
Taşamadım yine de
Böyle bölük pörçük bir şeyciğim;
İşte çeyrek asırlık kuru bir gövde ile dolanıyorum.
Arada oturup izlediğim de oluyordu-
Sohbet ettiğimde.
Yine de bir söğüt mevsimiyim derdimce,
'Seni gidi çıkarcı suskunluk seni,
Seni gidi uyuklayan benlik çizgisi seni!'
Dediğim de oluyordu ama sevgimce...
Meral Meri/Haziran Kağıtları/Söğüt Mevsimi